Biga Masaj Salonu

Biga Masaj Salonu

Biga Masaj Salonu Cesedin teşhisinde korkunç bir yanlışlık bulunduğunu düşünüp duruyorum ve yarın sabah her vakit yaptığı şeklinde elinde taze çörek veya poğaçalar, uzun adımlarıyla ofisin kapısından giriverecekmiş şeklinde geliyor.” “Yanlışlık falan yok.” dedi Grace. “Kendi gözlerimle gördüm. Ek olarak Nyla Witherspoon da ölenin babası olduğunu doğrula- J ayne Ann Krentz dı. Cinayet mahalline vardığında ben hâlâ Bay Witherspoon’un evinde polisle konuşuyordum. Hakikaten perişan hâldeydi. Gözyaşları içinde titreyip duruyordu. İnanın bayılacak zannettim.” Saat beşi geçiyordu.

Üçü de bitkinlikten ölüyordu ve Grace hâlâ şaşkınlığını üzerinden atamamıştı. Bir cinayetle burun buruna gelmek çoğu insanın sinirlerini altüst ederdi. O ve çalışma arkadaşları yalnızca müthiş bir patronu değil bununla birlikte işlerini de kaybetmişlerdi. Hepsi de Witherspoon Way’de çalışmanın kariyer bakımından adım atarına gelen en güzel şey olduğunda hemfikirdiler. Sprague’in öldürülmesiyle hayatları tepetaklak olmuştu. İfadelerini verdikten sonra Millicent içmeye gitmeyi teklif etmişti. Kimse karşı çıkmamıştı. Şimdi iş çıkışı gittikleri favori mekânlarında bir locada oturuyorlardı.

Biga Masaj Salonu

Biga Masaj Salonu Burası Pike Place Market yanında minik, sıcak bir tavernaydı. Gün başladığı gibi yağmur ve kasvetle sona eriyordu. 21 Aralık geçeli birkaç hafta olmuştu ve günler hissedilir derecede uzamıştı. Seattlelılar gün ışıklarının değişimlerini dikkatle izleyen insanlardı ama bu erken gelen akşam karanlığı onlara hâlâ aralık ayındalarmış benzer biçimde hissettiriyordu. Millicent, martinisinden bir yudum aldıktan sonrasında gözlerini kıstı. “Ben polis olsam şüpheli listemin başında Nyla Witherspoon olurdu.” Sprague’in muhasebecisi ve finans müdürü olarak Millicent, konu ne olursa olsun, her vakit direkt olarak vakasın özüne inme eğilimindeydi.

Martiniyi ve barlarda tanıştığı erkeklerle takılmayı seven neşeli, kıvrımlı hatlara sahip kızıl saçlı bir kadındı. Grace, Witherspoon Way takımına katıldığında, Millicent bir senedir Sprague ile çalışıyordu. Dışarıdan bakılmış olduğunda her şeye Nefes Al haiz şeklinde görünüyordu: Film yıldızlarım imrediracak bir ışıltı ve bilgisayar benzer biçimde bir beyin. Bulunduğu yere gelmek için her ikisini de kullanmıştı. Sahip olmadığı tek şey ise bir aileydi. Karanlık bir geçmişi vardı ve bundan bahsetmekten hiç hoşlanmazdı. Yalnızca bir kez, on altısında evi terk ettiğini ve bir daha da asla dönmeyi düşünmediğini söylemişti.